Bilim insanları bugüne dek asteroitin Ay’a güneyden çarptığını varsayıyordu. Ancak yeni üç boyutlu harita verileri, havzanın güneye doğru daraldığını, yani çarpmanın aslında kuzeyden geldiğini ortaya koydu. Bu yön değişikliği önemsiz bir ayrıntı gibi görünse de, Artemis astronotlarının ineceği bölge açısından büyük anlam taşıyor.
AY’IN İÇ KATMANLARINA AÇILAN PENCERE
Bir çarpışma havzasında fırlatılan kaya ve toz eşit dağılmaz. Etkinin yönüne göre bazı bölgeler kalın bir “moloz battaniyesi”yle örtülürken, diğer taraflarda derinlerden gelen malzeme yüzeye çıkar. Yeni modele göre, Artemis misyonlarının hedeflediği güney kenar, tam da Ay’ın derin iç katmanlarından kopup gelen bu maddelerin biriktiği yer. Yani astronotlar, delme işlemine gerek kalmadan Ay’ın iç yapısına ait örnekleri toplayabilecek.
Bu örneklerin içinde, Ay’ın ilkel döneminde yüzeyini kaplayan magma okyanusunun kalıntıları bulunacak. Okyanus soğudukça ağır mineraller dibe çöküp manto tabakasını, hafif minerallerse kabuk katmanını oluşturdu. Ancak bazı elementler son ana kadar eriyik halde kalarak “KREEP” adı verilen bir karışımda toplandı: potasyum, nadir toprak elementleri ve fosfor.
NEDEN AY’IN BİR YÜZÜ AKTİF, DİĞERİ SESSİZ?
Yıllardır bilim insanlarını şaşırtan soru buydu. KREEP maddesi neredeyse tamamen Dünya’ya bakan yakın yüzeyde yoğunlaşmış durumda. Bu radyoaktif bileşenler ısı üreterek volkanizmayı tetikledi ve bugün gökyüzünde gördüğümüz koyu bazalt ovalarını -“Ay’ın yüzü”nü- ortaya çıkardı. Uzak yüz ise kalın kabuğu nedeniyle soğuk ve kraterli kaldı.
Yeni araştırma, bu asimetrinin nedenini açıklıyor: Ay’ın uzak tarafındaki kabuk zamanla kalınlaştı ve alttaki erimiş magma okyanusunu daha ince olan yakın tarafa itti. South Pole-Aitken çarpması bu dengesizliği gözler önüne seriyor. Havzanın batı yakasında radyoaktif toryum fazlalığı görülürken doğu yakasında bu izlere rastlanmıyor. Yani çarpma, KREEP açısından zengin bölgeyle fakir bölge arasındaki sınırı tam ortadan delip geçmiş.
ARTEMİS İÇİN BİLİMSEL HAZİNE
Yaklaşan Artemis görevleri, bu bölgeden toplanacak örneklerle Ay’ın nasıl bir erimiş küreden iki farklı yarımküreye dönüştüğünü çözebilir. Andrews-Hanna, “Bu kayalar bize sadece Ay’ın değil, Dünya’nın da erken dönem hikâyesini anlatacak,” diyor.